5 Temmuz 2013 Cuma

Aşırı Konformist Yasaiçi Örgüt

1 + 1 = ;)

18 yaşımdan beri öyle veya böyle medyada çalışıyorum. Gözümü medyada açtım desem yeridir. Eh, bizim sektörü de az çok bilirsiniz: alkol, uyuşturucu, seks, türlü sapkınlıklar... Tatmadığımız dünyevi zevk kalmamıştır. “Geğirene aferin, osurana bravo deriz,” diyeyim, siz anlayın.

Neyse, geçen gün medya sektörü olarak bir kafede buluştuk (Cihangir). Eh, bir noktada konu kaçınılmaz olarak eski günlere geldi. Pendik’teki 1+1 dairelerimizde yaşadığımız o unutulmaz geceleri, 1+1’e sığdırdığımız nice 8+8’leri kahkahalarla yad ediyorduk ki, set asistanı bir arkadaşımız “Pendik’te 1+1 dairelere yasak gelmiş,” dedi. İşte o an kahkahalarımız donuverdi yüzlerimizde. Başımızı öne eğip sustuk ve viskilerimizden birer yudum daha aldık. Demek, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Değerli kağıt

Ertesi gün, yeni ehliyetler için istenen 101 Liralık değerli kağıt bedeli 15 Lira’ya indirildi de sevincimizden Pendik hatıralarımızın yok oluşunu biraz olsun unuttuk.

Halbuki arkadaş, ne seviniyorsun? Paradan daha değerli kağıt var mı? Bugün o beğenmediğin 15 Lira’yı satın almaya kalksan, 15 Lira’dan aşağı alamazsın. Sıfırı da değil ha, bilmem kaçıncı eli (zaten benim bu hayattan anladığım, sıfır paranın makbul bir şey olmadığıdır.) Kaldı ki, hadi verdim 15 Lira’yı, aldım ehliyeti. Yarın öbür gün sıkılıp desem, “Araba, debriyaj filan, bunlar bana göre şeyler değilmiş. 15 Lira 15 Lira’dır. Ben şu ehliyeti bir okutayım.” Kim alır! Beş para etmeyen değerli kağıt mı olurmuş? (Manevi değer kast ediliyorsa o ayrı tabii, saygı duyarım.) Ayrıca ehliyet kağıt bile değil, plastik. Nereden tutsan elinde kalıyor!

Hatırlayınız, benzer bir eşeği kaybettirip tekrar buldurma marifetiyle sevindirme süreci HGS’nin lansmanında da yaşanmıştı. Hani şu hızlı geçmenin yasak olduğu Hızlı Geçiş Sistemi’ni kast ediyorum (Acil değil ama çabuk çabuk geçiş sistemi?). N’oldu? İşe yaradı, razı olduk. Ha, şimdi gişeden her geçişimizde süpermarketten hiçbir şey almadan çıkarken büründüğümüz “dikkat ettiyseniz hiçbir şey çalmadığım için ne kadar rahatım ve hareketlerim de bir o kadar yavaş, çünkü kaçmıyorum,” pozunu takınıyoruz, o ayrı. Ya da en azından ben takınıyorum, bilemiyorum.

Haşa, yanlış anlaşılmasın, “bu paralar bizden niçin toplanıyor,” diye sorguluyor değilim. Yeter ki Devlet-i Âlîyye istesin, elbette, porsuk gibi, çöl semenderi gibi öderiz. Fakat ben izlenen yöntemi hükümetimizin ileri görüşlülüğüne yakıştıramıyorum. Her şeyin bir yolu yordamı var neticede. Vergi müessesesi ne güne duruyor saygıdeğer vekiller, değerli okul müdürüm ve sevgili arkadaşlarım? Dayayacaksınız vergiyi, toplayacaksınız parayı. Bunu da mı biz söyleyelim? Adı “vergi” olunca çünkü, başka türlü oluyor. Daha bir şey oluyor. Böyle, nasıl söyleyeyim... İşte, neticede, vergilendirilmiş kazancın kutsallığının bilincinde olan bizler, seve seve ödüyoruz o parayı. Çünkü biliyoruz ki ödediğimiz her kuruş vergi, bize yol, su ve elektrik faturası olarak geri dönüyor.

Yani ne gerek var böyle birtakım kapuskayı gösterip brokoliye razı etme numaralarına? (Bu noktada nedense aklıma Süleyman Demirel geldi. Ben hep Süleyman Demirel’in bildiklerini bilmek istedim. Bir de Şenkal Atasagun’un... Gerçi bildiklerini bilmeyi kaldıramayabilirdim. Neleri bildiklerini bilsem yeterli olurdu herhalde.) Halk illa sokaklara dökülüp “harç değil, vergi istiyoruz,” diye slogan mı atsın yani?

Gezi parkı eylemleri ve yanlış anlaşılanlar

Ama söylemeden edemeyeceğim, halka da ayrıca kırgınım. Adam “Biz onları da çok iyi biliriz,” diyor, halk “Eksik olmayın Başbakanım, biz de sizi iyi biliriz,” diyeceğine alay ediyor onunla. Yahu kişi karşısındakini de kendisi gibi bilirmiş. Başbakan çok iyi adam olmasa seni çok iyi bilir mi? Size hiç yaranılmayacak mı kardeşim? (Bu arada, postallarınız ve yeniden giydiğiniz Milli Görüş gömleğiniz muhteşem bir kombin oluşturmuş efendim. Giyinmeyi de çok iyi biliyorsunuz. Saygılar.)

Sonra neymiş, son günlerde havaya ateş eden polis, sık sık ıskalar olmuş. Seken mermiler bazen (çok nadiren) yanlışlıkla birilerini öldürüyormuş. Olamaz mı? Hava çok mu büyük bir hedef sanki? “Gezi Parkı olaylarında nefes alacak kadar bile hava bulamadık,” diyen siz değil miydiniz? On binlerce kişinin bulamadığı havayı polis nasıl vursun?

Gerçi, kime söylüyorum... Bu ülkede hala Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın tweet’lerine tepki gösteren insan var yahu! Arkadaş, sen hiç çocuk olmadın mı?!

Ülkeyi birbirine kırdırdınız be! Sizin yüzünüzden bir ara herkes her şeyi boykot etmeye başladı. Yanlışlıkla sosyalist devrim yapan ilk ülke olmanın eşiğinden döndük resmen.

Neyse, daha fazla asap bozmadan siyaseti bırakalım da biraz bilim konuşalım.

Profesör dediğin elbette yenilikçi olacak

Newton mekaniği (fiziği), deterministiktir. Yani gözlemlerden varılan neden sonuç ilişkilerine dayanır. Der ki, “Bir dal parçası zibilyon kere belli bir yükseklikten bırakılmış ve yere düşmüşse, demek ki mukadderat bu şekildedir.”

Ondan yüzyıllar sonra çıkan kuantum mekaniğiyse, “Yok arkadaşım,” der. “Belki zibilyon artı birinci denemede dal parçası yere düşmek yerine gökyüzüne yükselecek? Sen mikro ölçekte neler dönüyor biliyor musun da makroya don biçiyorsun? Bilimde öyle neden-sonuç filan yoktur, kısmet vardır (Kopenhag yaklaşımı).”

Şimdi, bunu Einstein söyleyince kabul ediyoruz da, yine Einstein gibi değerli bir başka profesör olan Abdülaziz Bayındır söyleyince niye reddediyoruz? Adam gayet makul, diyor ki: “Dünya’yı Güneş aydınlatmaz, ‘gündüz’ adı verilen varlık aydınlatır.” Yani diyor ki: “Güneş olduğu için gündüz var değil, gündüz olduğu için Güneş var.” Ben bilmem, belki doğru, belki yanlıştır. Ama ortada bilimsel bir önerme var. Bir teori var. Fiziğe dair ne biliyoruz da koskoca ilahiyat profesörünün demeciyle dalga geçiyoruz?

Bilim yenilik ister. Dünya’yı Güneş’in aydınlattığı bilgisi de binlerce yıllık bilgi. Artık sizce de çok eskimedi mi? Hem, “gündüz” adı verilen varlığın varlığı ispatlanırsa ben sorarım size... #DirenBayındır. Einstein’la da dalga geçmişti bu zevat!

Gelelim asıl mevzuya

Özge Ulusoy’un göbek deliği, evet, fazla yukarıdadır.

Bir başka yazıda görüşmek üzere, herkese selam ederim.

1 yorum:

  1. Kredi derecelendirmesi hakkinda bireysel ögrenme, bankalarin yogun çalismalar oldugunu söylemek mümkün olacaktir yapti. Kendiniz adina çalismak için firsat her türlü erisim bu sorunu incelemek istiyorsaniz, Aiicco sigorta kredi kredi sirketi plc gibi özel bir adres yapmak mümkün kolayca ögrenme sürecinde bireysel kredi notlari. Bir noktada ciddi, bu notlar faydali olacaktir, bankalar size verecektir kredilerin yüzde tadini çikariyor. Yani bu sirket e-posta simdi kredi için geçerlidir: simdi igein_h_yizevbekhai@admin.in.th hemen kredi transferi ile devam etmek. Biz% 3 faiz oraniyla kredi veriyor. bireysel krediye her türlü hürmet kovan.

    (1) Biz is için kisisel kredi vermek.
    (2) Biz proje kredisi vermek.
    (3) Biz, ögrenci kredi vermek.
    (4) Biz konaklama kredi vermek.
    (5) Biz insaat kredi vermek.

    Eger kredi geri ödemek sizin seçim süresinde geri ödemek bildigi herhangi bir miktar için hemen basvurun. igein_h_yizevbekhai@admin.in.th: Bu e-posta oldugunu.

    Aiicco sigorta plc.

    YanıtlaSil