"Thank you Mario but princess is suffering from Stockholm syndrome."
- 25 Ağustos 2010
25 Ağustos 2010 Çarşamba
22 Ağustos 2010 Pazar
Tumblr’a Gittim, Dönmeyeceğim.
EFENDİLER!
BLOG’UMU TUMBLR’A TAŞIDIĞIM İÇİN BU BLOG’U ARTIK GÜNCELLEMEYECEĞİM. PROTESTOSTERON’UN YENİ ADRESİ ŞUDUR: <Budur.>
BLOG’UMU TUMBLR’A TAŞIDIĞIM İÇİN BU BLOG’U ARTIK GÜNCELLEMEYECEĞİM. PROTESTOSTERON’UN YENİ ADRESİ ŞUDUR: <Budur.>
19 Ağustos 2010 Perşembe
İki Artı Bir Fasit Daire
Uyanıyorsun. Yüzünü yıkayamadan ilk sigaran, yıkayana kadar ikincisi, yıkarken üçüncüsü… Midende dün geceden kalma bir yanma, evinde birileri… Yarım kalmış kadehler gün ışığında hiç gizemli görünmüyor. Dolu kül tablaları, boş sigara paketleri, tezgahta bulaşıklar… Miden yanıyor. Zeminin rastgele bir köşesinde ter kokan tişörtün… Güneş çirkin. Saç derin kaşınıyor. Pis bir koku var burnunda, kaynağını bilmiyorsun. Koltukta küller… Hava hareket etmiyor. Hava ağır, yere kapaklanmış.
Yatağında biri uyuyor. Salonda televizyon açık. Spikerin sert sessizleri geliyor kulağına. Biri uyanıyor. Bir şeyler konuşuluyor. Biri gidiyor. Bir şey değişmiyor.
Bir bardak su. Bir kupa kahve. Kanepeye yığılıyorsun. Kahven altıncı sigaranın şerefine. Ve yedincinin. Ve sekizincinin. Spiker artık sert veya sessiz değil. Sana konuşuyor. Sana soruyor. Neyse ki başın ağrımıyor. Dokuz. Hani sigara edebiyatı yapmayacaktın?
Sokaktan bağrışmalar geliyor. Bir kamyon yük indiriyor. Bir çocuk çığlık atıyor. Boğazlıyorlar sanki… Belki… Neyse ki başın ağrımıyor. Miden yanıyor. Saat öğleyi çoktan geçmiş. Evin nesne parkı olmuş. Mutfak tezgahında klavye? Bohemlik veya sefalet… Sen televizyon izler miydin? İzliyor musun?
Dün geceki film şimdi büyülü gelmiyor. Yarım kalmış kadehler gizemli görünmüyor. Kokular… Telefon çalıyor. Bir şeyler konuşuluyor. Biri geliyor. Bir şey değişmiyor. Uyanıyorsun. Bir şey değişmiyor. Kül tablaları daha dolu değil. Sigara paketleri hala boş, kadehler hala yarım. Ne koku daha kesif, ne güneş daha çirkin. Bir şey değişmiyor. Uyanıyorsun.
Yatağında biri uyuyor. Salonda televizyon açık. Spikerin sert sessizleri geliyor kulağına. Biri uyanıyor. Bir şeyler konuşuluyor. Biri gidiyor. Bir şey değişmiyor.
Bir bardak su. Bir kupa kahve. Kanepeye yığılıyorsun. Kahven altıncı sigaranın şerefine. Ve yedincinin. Ve sekizincinin. Spiker artık sert veya sessiz değil. Sana konuşuyor. Sana soruyor. Neyse ki başın ağrımıyor. Dokuz. Hani sigara edebiyatı yapmayacaktın?
Sokaktan bağrışmalar geliyor. Bir kamyon yük indiriyor. Bir çocuk çığlık atıyor. Boğazlıyorlar sanki… Belki… Neyse ki başın ağrımıyor. Miden yanıyor. Saat öğleyi çoktan geçmiş. Evin nesne parkı olmuş. Mutfak tezgahında klavye? Bohemlik veya sefalet… Sen televizyon izler miydin? İzliyor musun?
Dün geceki film şimdi büyülü gelmiyor. Yarım kalmış kadehler gizemli görünmüyor. Kokular… Telefon çalıyor. Bir şeyler konuşuluyor. Biri geliyor. Bir şey değişmiyor. Uyanıyorsun. Bir şey değişmiyor. Kül tablaları daha dolu değil. Sigara paketleri hala boş, kadehler hala yarım. Ne koku daha kesif, ne güneş daha çirkin. Bir şey değişmiyor. Uyanıyorsun.
15 Ağustos 2010 Pazar
14 Ağustos 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)