1 Nisan 2011 Cuma

Ne Uçaklar Gördüm İçinde İnsan Yok

Türkiye, ilk dönem havacılarını, bilim ve iş adamlarını hantal bir bürokrasinin dişlerinde öğüterek, insanlı havacılık trenini göz göre göre kaçırmıştı. Yardım adı altında gönderilen emperyalist hibelere yıllarca bel bağlamış, ilk ambargoyla titreyip kendisine gelmiş, ama kendi havacılık sanayiini yeniden kurması yıllar almıştı. İnsansız havacılık dönemi başlarken, Türkiye bir fırsatı daha tepemezdi, tepmedi de. Bugün Türk havacılığının küllerinden bir Anka doğuyor. Nikola Tesla’dan Marilyn Monroe’ya, 19. Yüzyıl Venedik’inden 21. Yüzyıl Türkiyesine uzanan bir garip öykü bu.

Showbiz!

“Maymunu eğitmiş, koymuş botun içine,” diyordu biri. Bir başkası komplo teorisi üretecek durumda bile değildi: “sihir bu!” diye bağırıyordu. O gün Madison Meydanı’nda bulunan herkes, su üstünde başınabuyruk hareket eden iki metrelik tekneyi ağzı açık izlemişti. Öyle ya, sene 1898 – birçoğu daha radyo bile görmemişti. Radyo kontrollü bir tekneyi ilk görüşte nasıl kanıksayabilirlerdi? Ama zaten maksat da kanıksatmak değil, şaşırtmaktı. Gösteri düşkünü dahi Nikola Tesla bir kez daha yapmıştı yapacağını.

Telotomaton

Nikola Tesla, Wright kardeşlerin ilk uçuşundan altı yıl önce, uzaktan kumandalı iki tekne tasarlayıp inşa etmiş; “telotomaton” adını verdiği icadının patentini “Hareketli Deniz ve Kara Araçlarının Kontrol Mekanizması İçin Metod ve Aparat” başlığıyla almıştı. Demir gövdeli tekneler, güçlerini, Tesla’nın kendi tasarımı olan elektrik pillerinden sağlıyordu. Radyomekanik alıcıları, kablosuz bir vericiden gönderilen komutları algılayarak harekete dönüştürüyordu. Işıkları, uskuru ve tüm kontrol yüzeyleri uzaktan kumandalıydı. Tesla, su altına da dalabilen teknelerinde patlayıcı taşımaya elverişli modüler birer boşluk bırakmıştı. Ayrıca radyonun henüz emekleme safhasında olduğu o yıllarda, aynı frekansı kullanan başka bir vericinin kontrolü ele geçirmesini engelleyecek ilkel birer mantık mekanizmasıyla donatmıştı teknelerini. Bu, onu hem elektronik karşı-karşı önlemin[i], hem güdümlü silahların, hem radyo kontrolünün, hem de insansız araçların babası haline getiriyordu.

Fakat Tesla, dahi ve şovmen olduğu kadar bahtsızdı da. Amerikan ve İngiliz hükümetlerine sunduğu telotomaton projesi, neredeyse hiç ilgi görmedi. Oysa bu icattan beklentileri çok büyüktü Tesla’nın. O kadar ki, yirmi yıl sonra kaleme alacağı “İcatlarım” adlı otobiyografik eserinde[ii] telotomaton’a dair şu satırlara yer verecekti: “Bu noktada kalacak değiliz. Kendi zekaları varmış gibi davranabilen telotomatlar önünde sonunda üretilecek ve ortaya çıkışları bir devrim yaratacak. Ta 1898’de, büyük bir üretim müessesesinin temsilcilerine bir teklif götürmüştüm. Onlara, kendi başına bırakıldığında birçok işlevi muhakeme yeteneğine benzer bir şey sayesinde gerçekleştirebilen bir otomobil inşa etmeyi ve onu halka tanıtmayı önermiştim.”

Telotomaton, Birinci Dünya Savaşı sırasında bazı Avrupa ülkelerinin dikkatini biraz da olsa çekmeyi başardı. Hatta Nikola Tesla’yla yakın dostluğu herkesin malumu olan Mark Twain, makinelerin gönüllü Avrupa mümessili olmayı bile teklif etti. Fakat bu ilgi de kısa süre sonra sönüp gitti. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Almanlar müttefik gemilerini batırmak için patlayıcı yüklü, radyo kontrollü saldırı botları kullanmaya başladığında[iii] müttefiklerin aklı başına geldi mi bilinmez. Bilinen bir şey var ki, Nikola Tesla, insansız orduları bundan 110 yıl önce öngörmüştü.

Otomatik uçak

Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce, kendi kendisine hareket edebilen araçlara yönelik oluşan ilgi boşuna değildi. Teknolojiye yön veren birçok ülke, radyo ve jiroskop gibi aygıtların uzaktan kontrolü veya otonom seyrüseferi kuramsal da olsa mümkün kıldığının farkına varmıştı. Bir noktadan diğerine ulaşırken deniz veya kara araçlarının maruz kaldığı kısıtlardan muaf olan uçaklar, denemelerin başlıca öznesi haline gelmişti.

İnsansız uçak fikrine tutkuyla bağlı mucitlerin başını, Sperry Jiroskop Şirketi’nin sahibi Elmer Sperry çekiyordu. Kısa bir süre önce destroyerler için bir çeşit jirostabilizatör[iv] geliştirmiş, bu aygıtın birkaç küçük değişiklikle uçak kumandalarına da adapte edilebileceğine ikna olmuştu. Jiroskobun sağladığı uçuş istikrarı radyonun uzun menziliyle bir araya getirildiği takdirde, insansız bir hava aracı veya uçan bir bomba rahatlıkla üretilebilirdi. Amerika Birleşik Devletleri Almanya’ya savaş ilan edince, Donanma, projeye talip oldu. Uçak radyo kontrollü ve otonom olarak iki ana versiyon halinde geliştirilecekti. Hedefe çarpıp patlayan ve bombalarını hedef üzerinde bırakıp geri dönen alt versiyonlardan hangilerine eğilineceğiniyse zaman gösterecekti.

Curtiss-Sperry uçan bombası, 6 Mart 1918’de, Marmon marka bir otomobilin tavanından havalandı ve havadan ağır, insansız ilk hava aracı olarak tarihe geçti. Bundan önceki uçuş denemelerinin büyük bir kısmı kazayla ve uçağın kaybıyla sonuçlanmıştı. Sonraki denemelerin kaderi de farklı olmayacak, hatta 17 Ekim’deki son denemede, havalanan uçak bir daha bulunamamak üzere kaybolacaktı. O zamanki adıyla “Curtiss-Sperry otomatik uçağı” seri üretime geçemedi. Ama en azından, geliştirilme safhasında otomatik pilotun icadı aradan çıkmış oldu.

Amerikalılar ilk uçan bombayı geliştirmeye çalışırken İngilizler de boş durmuyordu. İngiliz fizikçi ve mucit Archibald Low, 1916 yılında “Hava Hedefi”ni tasarlamıştı. Asıl amacı zeplin düşürmek olan insansız hava aracına bu ad, Almanları şaşırtmak için verilmişti. Çünkü Almanlar da boş durmuyor, İngilizler’in bu teknolojiyi geliştirmesini her ne pahasına olursa olsun engellemeye çalışıyordu. Low, bir yıl önce Almanların iki suikast girişiminden kıl payı kurtulmuştu. İlkinde laboratuarının penceresinden içeri ateş açılmış, ikincisindeyse Alman aksanlı bir ziyaretçi, Low’a zehirli sigara ikram etmişti.

“Hava Hedefi” de savaşa yetiştirilemedi ama, geliştirilme safhasında, elektriksel olarak kumanda edilebilen ilk roket icat edildi. Bu ilk güdümlü roket, yani ilk gerçek füze, Almanların İkinci Dünya Savaşı’nda kullanacağı meşhur V-1 ve V-2 füzelerine temel teşkil edecekti.

Eğer Hava Hedefi veya Curtiss-Sperry uçağı bilfiil kullanılabilseydi, muhtemelen cruise füzelerinin[v] atası olarak kabul edilecekti. Ama onlar, bu unvanı 1925’te üretilen Larynx’e[vi] kaptırdı. Bir İngiliz silahı olan Larynx, gemiden gemiye ve gemiden zepline saldırılar için tasarlanmış bir çeşit radyo kontrollü füzeydi. Birçok deneme ve birkaç isabetten sonra 1929’da bu proje de rafa kaldırıldı.

"Epic fail”

Avusturya, 1849’da Venedik’i kuşatmış, fakat Venedik’in güçlü kıyı savunması yüzünden, son darbeyi vurması beklenen kuşatma topçusu bir türlü menzile girememişti. Çaresiz kalan Avusturyalılar, Venedik’i bombalamak için gökyüzüne patlayıcı yüklü balonlar saldı. Elektrikle çalışan bomba bırakma mekanizması uzun bakır bir telle yerden kumanda edilecek, düşman mevzilerinin üzerinde devreye sokulacaktı. Fakat aniden yön değiştiren ve şiddetlenen rüzgar, balonları Avusturya kuvvetlerinin üstüne sürükledi. Kontrolden çıkan balonlar birer birer yere çarpıyor, taşıdıkları çarpma tapalı bombalar büyük gümbürtülerle patlıyordu. Venedikliler, olanları bir havai fişek gösterisi izler gibi neşeyle izledi. Şehir iki gün sonra düşse de, bunda Avusturya’nın kontrolsüz hava araçlarının etkisi tartışmalı.

İnsansız ilk gerçek hava araçları

1930’ların sessiz sinema aktörü Reginald Denny, Hollywood kariyerinden önce İngiliz Hava Kuvvetleri’nde hava rasıt ve silahçısı olarak hizmet vermişti. Amerika’ya yerleştikten sonra radyo kontrollü uçaklara merak salmış, Hollywood Bulvarı’nda bir model uçak atölyesi açmıştı. Düşük maliyetli RC[vii] uçakların uçaksavar talimleri için iyi birer hedef olacağını düşünegelmiş, bu fikrinden Genelkurmay’a da bahsetmişti. Ordu bayağı ilgi gösterince, Denny, atölyeyi Los Angeles’a taşıyıp şirketin adını Radioplane olarak değiştirdi ve prototip geliştirme çalışmalarına başladı.

1940 yılında, dördüncü Radioplane prototipi OQ-1 53 adet, beşinci prototipi OQ-2 ise binlerce sipariş aldı. Bu insansız hava araçları, temelde büyükçe birer uzaktan kumandalı uçaktan başka bir şey değildi. 2.65 metre uzunluğundaki OQ-2’nin kanat açıklığı 3.73 metreydi. 7 beygirlik içten yanmalı motoru, 47 kilogramlık uçağı 1 saat boyunca saatte 137 kilometrelik bir hızda uçurmaya yetiyordu. İmha edilmek için üretilen araçlardan da bundan fazlası beklenmiyordu zaten.

Hedef uçak fabrikasında bir yıldız

Dünya ikinci büyük savaşının sonlarına yaklaşırken, Los Angeles’taki Van Nuys Havaalanı’na konuşlanan Radioplane fabrikası, hedef uçak üretimine tam kapasiteyle devam ediyordu. Bir gün, olan biteni fotoğraflamak için fabrikayı ziyaret eden ordu fotoğrafçısı David Conover, fabrikada Norma Jeane adında genç bir kızla tanıştı. Kızın görevi, hedef uçak parçalarına yanma geciktirici kimyasal püskürtmek ve paraşütleri kontrol etmekti. Conover, kıza model olmayı düşünüp düşünmeyeceğini sordu. Aldığı cevap olumluydu, ama “Norma Jeane” gibi bir isimle bu iş biraz zordu. Önce afili bir ad bulmalıydı kıza: mesela Marilyn. Soyad olarak da Monroe’yu düşünmüştü. Kısmetse olurdu.

Aptal kutusu

İkinci Dünya Savaşı sırasında, özel olarak hedef maksatlı üretilen OQ-2 gibi uçakların yanısıra miadını doldurmuş insanlı uçaklar da radyo kontrol sistemleriyle donatılarak talim hedefi yapılmaya başlanmıştı. Nikola Tesla’nın daha bir önceki yüzyılın sonunda öngördüğü otonom araçlar henüz ortada yoktu ama uzaktan kumanda yöntemleri çok ilerlemişti.

Televizyon sistemlerinin hafif ve pratik hale gelmesiyle, insansız hava araçlarının çok daha uzaktan ve çok daha hassas bir şekilde kontrol edilebileceği fikri ortaya çıktı. Bir kamera ve verici insansız hava aracına, bir katot ışın tüpü – bu durumda televizyon – ve alıcı ise kontrol uçağına yerleştirilecekti. Bu şekilde üretilen ilk TV güdümlü füzeler, denemeler sırasında hedeflerini 30 kilometre öteden vuracak kadar başarılıydı. 1944’e gelindiğinde uzaktan kontrol yöntemleri o kadar yaygınlaşmıştı ki, koskoca B-17 ve B-24 bombardıman uçakları insansızlaştırılarak dev birer güdümlü füze haline getirilir olmuştu.

Kavram kargaşası

Buraya kadar sabırla okuduysanız, yazının insansız hava araçlarıyla ilgisinden şüphe etmeye başlamış olabilirsiniz. “Uçan bomba,” “füze,” “cruise füzesi,” “güdümlü roket,” “radyo kontrollü uçak,” “hedef uçak…” Bu terimler modern insansız hava aracı kavramıyla ancak ucundan kıyısından ilgiliymiş gibi gelebilir. Fakat olaya bir de şu açıdan bakın: örneğin bir güdümlü füze. İnsansız mı? İnsansız. Hava aracı mı? Hava aracı. Daha ne?

Pekala, şimdi daha makul bir açıdan yaklaşalım. Az önce saydığım terimler, günümüzün insansız hava araçlarıyla ortak bir tarihi paylaşıyor. Soğuk Savaş’ın ikinci yarısına dek hepsi, insansız hava araçları ana başlığının birer maddesiydi. Sonra her biri birer ana başlık haline geldi ve “insansız hava aracı” (İHA[viii]) terimi nispeten net bir tanıma kavuştu.

Günümüzde, bir hava aracının İHA sayılabilmesi için, insan barındırmaması, uzaktan kontrol edilebilmesi veya otonom uçuş gerçekleştirebilmesi, aerodinamik kuvvetler sayesinde uçması, tek veya çok kullanımlık olması, ölümcül veya ölümcül olmayan faydalı yük taşıyabilmesi AMA başlıbaşına cephane olmaması gerekiyor. Böylece “uçan bomba,” ve “füze” terimleri İHA sınıfından derhal elenmiş oluyor. Neredeyse diğer tüm özellikleri ortak olan “cruise füzesi” ve “İHA” kavramları arasındaki tek önemli fark da bu: İHA’ların aksine, cruise füzeleri hedeflerine ulaştıklarında patlamayı tercih ediyor.

İpucu

Radyo dalgaları, kilometrelerce uzaktaki bir sinyali evimize kadar taşıyor; radyonun hoparlöründeki diyaframı kontrollü bir şekilde ileri ve geri hareket ettirerek pikapsız, plaksız müzik dinlememizi sağlıyor. Peki atom ve füze çağında o sinyalleri hoparlör diyaframını değil de, başka bir düzeneği, mesela bir uçağın kumanda yüzeyini hareket ettirmek için kullanamaz mıyız? Son sistem servomekanizmalar sayesinde bu artık mümkün. Artık herkes radyo dalgalarıyla kumanda edilebilen insansız havai vasıtalar yapabilecek!

Ben de yapabilir miyim?

İHA başlığından kopacak son sınıf, muhtemelen uzaktan pilotajlı araçlar (RPV)[ix] olacak. Zira otonom uçuş özelliği, bazı kaynaklarda İHA’nın temel özellikleri arasında sayılmaya başlandı bile. Fakat bu ayrım netleşene dek, uzaktan kumandalı hobi uçakları bile potansiyel birer İHA olarak kalmaya devam edecek. Yani karmaşık elektronik sistemler bir İHA’nın vazgeçilmez özellikleri arasında değil. Herkes bir insansız hava aracı yapabilir.

Eğer aerodinamik açıdan yeterli bir uçak tasarlayıp imal edebilirseniz, İHA’ya giden yolu yarıladınız demektir. Boyutunun hiç önemi yok, ama bir otomobil bagajına sığabilmesi hayatınızı kolaylaştırabilir. Teoride motor bile şart değil, ama pratikte, motorsuz bir İHA’dan pek randıman alamazsınız. Muhtemelen onunla yapacağınız işi yedi saniye yürüyerek siz de yapabilirsiniz.

Şimdi, ihtiyacınız olan temel bileşenler bir radyo vericisi (kumanda), uygun bir alıcı ve her kumanda yüzeyi ve motor için birer servo. Yalnız, her servonun verici ve alıcıda birer kanal gerektirdiğini unutmayın. Bunları doğru şekilde monte edin ve uçağınızı uçurun. Bir İHA’nız oldu, değil mi? Asla! Siz sadece uzaktan kumandalı bir uçak imal ettiniz. Eğer onu faydalı yük – örneğin bir kamera – taşıyabilecek şekilde modifiye ederseniz, işte o zaman bir İHA yaptınız demektir. Kategorisi de belli: mini İHA.

Herkese, her keseye İHA

Amerikan Hava Kuvvetleri, insansız hava araçlarını dört ana kategoriye ayırıyor.

Kademe 0: Küçük/Mikro.

Kademe 1: Düşük irtifa, uzun menzil. (LALE[x])

Kademe 2: Orta irtifa, uzun menzil (MALE[xi]). ABD yapımı Predator, İsrail yapımı Heron ve Türk yapımı Anka bu kategoride inceleniyor. Geleneksel yüksek irtifa, uzun menzil İHA’ları Kademe 2.5 olarak kabul ediliyor (HALE[xii]).

Kademe 3: Yüksek irtifa, uzun menzil, düşük saptanırlık.

İHA.net: sıkıcı, çetrefilli, tehlikeli

Fakat bir İHA’nın başlıca kullanım alanı komşu mahalledeki arkadaşınıza şakayla karışık şantaj yapmaktan fazlasıdır. İHA’ların birçoğu, sıkıcı, çetrefilli veya tehlikeli görevler için tasarlanır. Örneğin, çok iyi korunan bir hava sahasında pilot hayatını riske atmadan keşif ya da bombardıman yapmanın en pratik yolu İHA’lardır. Bir hedef üzerinde 24 saat boyunca daireler çizerek fotoğraf ve video çekmeniz gerekiyorsa, yine İHA’lara başvurursunuz.

Örneğin, modern bir askeri MALE İHA, önceden belirlenmiş bir rotayı izleyerek, verilen bir görevi yerine getirebilir ve kendi başına üsse dönebilir. Beklenmedik bir durumda B veya C planlarını uygulamaya karar verebilir, ya da kumandayı yer istasyonundaki bir pilot devralabilir. Amacına göre, güdümlü mermilerle donatılarak doğrudan saldırı amaçlı kullanılabileceği gibi, civardaki savaş uçaklarına hedefe dair veri göndererek onları yönlendirebilir. Mesela bir karargah binasının üzerine laser demeti kilitleyebilir ve bir başka uçaktan bırakılan laser güdümlü bir bomba, bu demeti izleyerek hedefi imha edebilir.

Tüm bunlar, MALE İHA’nın, çevredeki diğer İHA’larla, insanlı uçaklarla, yer istasyonuyla ve/veya dost karargahla doğrudan ya da uydu üzerinden sürekli olarak yüksek hızlı veri alışverişi yapmasını gerektirir. Bu, İHA’nın bir uçak ve bir yer istasyonundan ibaret olamayacağı anlamına gelir. Modern İHA kavramı aslında koskoca bir sistem, ve her İHA sistemi de birçok alt birimden oluşan geniş bir veri ağıdır.

Amerikan yapımı bir Predator MALE İHA, eğer görüş alanı dahilindeyse 4.5 Mbps’lik doğrudan veri transferiyle yönetilir. Uçak, görev bilgilerini doğrudan yer istasyonuna gönderir. Ufuk ötesindeyse, komuta kontrol uyduları devreye girer. Yer istasyonuyla uydu, uyduyla da İHA arasında T-1 bağlantısı kurulur. Uçağın yer istasyonuyla doğrudan bağlantısı kesilmiştir. Predator, çektiği fotoğrafları uydu üzerinden yer istasyonuna gönderir. Fotoğraflar işlendikten sonra uydu yoluyla karargaha, oradan da gizli bir ağ üzerinden analistlere aktarılır. Veri aktarımının her aşaması, çok yüksek güvenlikli askeri şifreleme yöntemlerine tabidir.

İnsansız Hava Amacı

Üretimine Türkiye’nin de katkıda bulunacağı F-35 Lightning II savaş uçaklarının, pilotlu son savaş uçakları olacağı tahmin ediliyor. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere birçok ülke, hava savaşlarını insansızlaştırma amacına yönelik adımlar atıyor. Tarihi kendi havacılık sanayiini baltalama örnekleriyle dolu olan Türkiye ise, havacılığın bu son trenini kaçırmamaya kararlı görünüyor.

Türkiye, özellikle son on yılda çok sayıda başarılı İHA projesine imza attı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde stratejik İHA envanterinin belkemiğini halen İsrail yapımı Heron’lar oluştursa da, TAI üretimi Anka’ların 2012’de hizmete girerek bu görevi devralması bekleniyor.

Anka, MALE sınıfı bir insansız hava aracı. Yani orta irtifada (en fazla 10.000 metre) uzun süre (24 saat ve daha fazla) uçabiliyor. Bir Anka sistemi, bir adet yer kontrol istasyonundan, bir yer veri terminalinden, bir otomatik kalkış ve iniş sisteminden, bir uzak video terminalinden, bir taşınabilir görüntü işleme sisteminden, bir yer destek teçhizatından ve üç Anka uçağından oluşuyor. Gece ve gündüz her türlü hava koşulunda hizmet verecek şekilde tasarlanan Anka-A sistemi, gerçek zamanlı görüntülü istihbarat, gözetleme, keşif; hareketli veya sabit hedeflerin tespiti, ayırt edilmesi, tanımlanması ve takip edilmesi gibi görevleri üstlenebiliyor. Anka-A, bu amaçlar doğrultusunda elektro-optik gündüz kamerası, gündüz/kızılötesi/laser mesafe bulucu, laser işaretleyici, yapay açıklıklı radar ve ters yapay açıklıklı hareketli hedef tespit radarı gibi faydalı yüklerle donatılıyor. Yakın gelecekte üretilecek Anka-B’ninse, orta ve uzun menzilli yerli tanksavar füzeleriyle (sırasıyla OMTAS ve UMTAS) teçhiz edileceği ve muharip bir İHA[xiii] olarak piyasaya sürüleceği düşünülüyor. Ayrıca ANKA-B’nin, gücünü TEI yapımı yerli bir motordan alacağı sanılıyor.

Anka, Heron ve Predator’a karşı

TAI Anka’nın en büyük rakipleri, yine MALE kategorisinde yer alan Heron ve Predator. Anka’nın, uçuş süresi ve menzil dışında hemen her özelliği rakiplerininkinden üstün. Uçuş süresi ve menzile gelince, bu özellikler uçağın ağırlığına, yakıt yüküne ve hava şartlarına göre değişiyor. Kaynaklarda uçuş koşulları belirtilmediğinden (sadece Anka’nın 200 kg faydalı yükle 24 saat uçabildiğini biliyoruz), veriler çok anlamlı değil.

Predator, silah taşıyabilmesi sayesinde Anka ve Heron’un bir adım önüne geçiyor. Fakat Anka-B’nin, Predator’ınkine benzer bir silah konfigürasyonuyla hizmete gireceği tahmin ediliyor. Üstelik, geliştirme aşaması teknik verilerine bakılırsa, Anka-B’nin taşıması hedeflenen Roketsan UMTAS tanksavar füzeleri, Predator’ın Hellfire II’lerinden daha uzun menzilli ve daha isabetli olacak.

TAI ANKA
IAI HERON
PREDATOR
Uçucu mürettebat
-
-
-
Uzunluk
8 m
8.5 m
8.22 m
Yükseklik
2.7 m
~2 m
2.1 m
Kanat açıklığı
17.3 m
16.6 m
16.84 m
Azami kalkış ağırlığı
1600 kg
1150 kg
1020 kg
Motor
1 x 135 hp Centurion
1 x 115 hp Rotax
1 x 115 hp Rotax
Azami hız
217 km/h
207 km/h
217 km/h
Menzili
200 km
350 km
740 km
Uçuş süresi
24+ saat
30+ saat
40+ saat
Hizmet tavanı
9.144 m
10.000 m
7.620 m
Silah yükü
Yok, Anka-B’de olacak
Yok
2 × Hellfire, 4 × Stinger, 6 × Griffin

Anka ve kankaları

Diğer yandan, TAI’nin ilk ve tek İHA projesi Anka değil. Şirket, 80’li yılların sonunda İHA-X1 Şahit’i tasarlamış, fakat proje 1992’de iptal edilmişti. Bugüne dek Keklik, Baykuş, Martı, Pelikan gibi küçüklü büyüklü birçok insansız hava aracına imza atan TAI, görünüşe bakılırsa halihazırda üç İHA projesi üzerinde çalışmayı sürdürüyor. Bunlardan biri, malum, Anka. 2007’de hayata geçirilen Gözcü kısa menzilli taktik İHA sistemiyse, TAI’nin yürütmekte olduğu İHA projelerinden bir diğeri.

Gözcü, bir katapulttan fırlatılarak havalanıyor, entegre gündüz ve gece kamerası sayesinde 50 km’lik veri link menzili dahilindeki hedef görüntülerini yer kontrol istasyonuna iletiyor ve azami iki saatlik bir uçuşun ardından yere paraşütle iniyor. 3000 metre yüksekliğe tırmanabilen araç, yerli uçuş kontrol bilgisayarı ve yazılımı sayesinde otonom uçuş, yörünge ve ara nokta takibi yapabiliyor. Gözcü İHA sisteminin temel bileşenleri şunlar: yer kontrol istasyonu, hava aracı, veri link sistemi, jeneratör ve fırlatma sistemi.

TAI’nin öne çıkan üçüncü İHA projesiyse, bir hedef uçak sistemi olan Turna. Turna, fırlatıcı yardımıyla karadan veya bir donanma gemisinden havalanabiliyor, rampadan ayrıldığı andan itibaren tamamiyle otonom bir uçuş sürdürebiliyor. Sadece uçaksavar topları için değil, taşıdığı ısı kaynağı sayesinde ısı güdümlü füzeler için de iyi bir talim hedefi teşkil ediyor.

Diğer yerli firmalar boş mu duruyor?

Bu arada diğer yerli firmalar da boş durmuyor. Baykar Makina, Vestel ve Global Teknik, TAI’yle birlikte insansız hava aracı üreten yerli firmalardan sadece birkaçı. Baykar Makina üretimi Bayraktar MALE Taktik İHA, Türkiye’nin Anka’dan sonraki en önemli insansız hava aracı sistemi olarak görülüyor.

Bayraktar MALE hangardan piste otomatik olarak taksi yapabiliyor; otomatik olarak havalanıp, görevini yerine getirdikten sonra yine otomatik olarak üsse dönebiliyor. 150 kilometrelik bir yarıçapta 7000 metre irtifaya tırmanarak 14 saat boyunca havada kalabiliyor. 5.5 metre uzunluğundaki Bayraktar MALE’in kanat açıklığı 9 metre, seyir hızıysa saatte 185 kilometre.

Vestel Karayel, orta büyüklükteki Türk insansız hava araçlarından bir diğeri. 5 metre uzunluğundaki Karayel’in kanat açıklığı 7.5 metre. Uçak boşken 125 kg’lık bir kütleye sahip ve 60 kilogramı yakıt olmak üzere 105 kg yükle havalanabiliyor. Bu, 45 kg faydalı yük anlamına geliyor. Karayel, 185 km/h’lik bir seyir hızına sahip. 9000 metre yüksekliğe tırmanıp 200 kilometre yarıçaplı bir menzil daire içerisinde 10 saat havada kalabiliyor.

Küçük güzeldir

Türkiye’de sadece orta büyüklüklükte İHA’lar üretiliyor değil. Global Teknik’in Globiha’sı, Bayraktar’ın Mini İHA ve Malazgirt Mini Heli İHA’sı ve Vestel’in Arı Mikro İHA’sı, mini ve mikro sınıfındaki yerli İHA tasarımlarından bazıları. Bunları bir çırpıda saymak sadece dile kolay, çünkü mini veya mikro bir İHA üretmek, gerek sistemlerin küçük ve hassas oluşundan, gerekse aerodinamik özelliklerin alışıldık sistemlere göre farklılıklar göstermesinden dolayı kendisine has zorluklar taşıyor.

Ortalama bir mini İHA’nın boyutunu bir hobi dükkanından satın alacağınız ortalama bir RC uçağın boyutuna bakarak gözünüzde canlandırabilirsiniz: kanat açıklığı 1-2 metre civarında olan insansız hava araçları, genelde “mini” sınıfında inceleniyor. “Genelde,” diyorum, çünkü bu boyut kategorizasyonunun henüz net bir sınırı yok. Bu uçaklar ekseriyetle elden fırlatılıyor ve gövdelerinin üzerine iniyor.

Mini bir İHA yaparken üstesinden gelinmesi gereken en büyük zorluk, uçağı zorlu hava koşullarında da hizmet verebilecek şekilde tasarlamak; çünkü hafif bir meltemde yeryüzüyle kucaklaşmaya can atan bir İHA’nın hiçkimseye faydası olmaz. Diğer bir zorluksa, uçağı mümkün mertebe hafif ve ferah tasarlayarak elektronik teçhizat ve diğer faydalı yükler için yer açmak. Ama bu zorluklar, bir mikro İHA yaparken karşılaşılanların yanında devede kulak kalıyor.

Daha küçük daha güzeldir

Boyut 50 cm ve altına inip, sınıf “mikro” olarak değişince, işler daha da çetrefilli hale geliyor. Bu boyutlardaki bir “uçağı” atmosferik etkilerden izole edilmiş bir ortamda bile dengeli ve istikrarlı şekilde uçurmak çok zor. Mikro İHA’ların uçuşunda söz konusu olan Reynolds Sayıları, küçük kuş ve uçan böceklerinkilerle benzer bir aralıkta seyrediyor. Bu yüzden bazı araştırmacılar, kuş veya böcek uçuşunu tam olarak anlamanın, mikro İHA tasarımlarına çağ atlatacağını düşünüyor. Kanat çırpma gibi kontrollü aeroelastik tepkilerin, çok küçük ve operasyonel İHA tasarımlarında bir fantezi değil zorunluluk olabileceği düşüncesi gün geçtikçe yaygınlaşıyor.

Kuş ve böcekler, mikro İHA tasarımlarına kanat çırpma yeteneklerinden başka özellikleriyle de ilham kaynağı oluyor. Hafif rüzgarlar gibi çok küçük atmosferik etkileri gerçek zamanlı olarak hissedebilmek, yeni duruma derhal adapte olabilmek ve tüm bunları çok küçük bir gövdeye sığdırabilmek, şu an için sadece biyolojik organizmalara has yetenekler. Bir arının şiddetli rüzgarda bile kendi yolunda uçmaya devam edebilmesi, havada asılı kalabilmesi ve işler sarpa sarınca korunaklı bir bölge bulup oraya sığınabilmesi, mikro İHA tasarımcılarının kafalarına türlü cinlikler getiriyor. Hava robotu araştırmacıları, bu özellikleri daha yakından tanıyabilmek için 2007’den beri biyologlarla ortak sempozyumlar düzenliyor.

Peki ya helikopterler?

Mikro İHA’ların, yakın casusluk görevlerinde vazgeçilmez hale gelmesi yakındır. Fakat amaç büyük çaplı askeri istihbaratsa, hakim bir yerde şöyle bir dikilip hedef bölgeyi uzun uzun dikizlemeniz gerekebilir. İşte böyle durumlar için insanın elinin altında her zaman bir heli İHA’sı bulunmalı. Mesela bir Malazgirt mini heli İHA büyük ihtimalle işinizi görecektir.

Diğer yandan, amacınız askerî olmayabilir. Diyelim ki bir sinema filmi çekiyorsunuz ve on saniyelik epik bir görüntüye ihtiyacınız var. Kısacık bir görüntü için koca bir helikopteri tüm personeliyle kiralayabilir veya bir heli İHA edinebilirsiniz. İkinci seçenek daha akla yatkın duruyor, çünkü profesyonel kameralarla donatılmış insansız helikopterler, sinema sektöründe uzunca bir süredir başarıyla kullanılıyor. Sabit kanatlı insansız kamera platformları da benzer şekilde yıllardır hizmet veriyor.

İnsansız hava araçlarının sivil kullanım alanı sinema çekimleriyle sınırlı değil elbette. İHA’lar, hava fotoğrafçılığı, yangınla mücadele, petrol boru hatları denetimi, dahili güvenlik ve maden arama gibi birçok alanda kullanılıyor. Arama-kurtarma görevleri de İHA’ların büyük yararlılık gösterdiği alanlardan.

Amatör İHA’lar

RC uçak meraklıları, uçaklarını artık kokpitten yönetebiliyor. FPV[xiv] adı verilen kitler, uzaktan kumandalı uçağın içine yerleştirilen küçük bir kamerayla, pilota gerçek zamanlı görüntü akışı sağlıyor. Pilot, taktığı sanal gerçeklik gözlüğü sayesinde uçaktaki kamerayı her yöne çevirebiliyor. Hız, irtifa, pil durumu ve yön gibi uçuş verileri, HUD[xv] benzeri bir yöntemle görüntünün üstüne bindiliriyor. Bazı RC tutkunları, bu kitleri joystick, dümen pedalları ve gaz koluyla birleştirerek oturma odalarında sanal bir kokpit oluşturuyor. Bu tip sistemler kısa menzilli istihbarat sağlayabildiği ve dolayısıyla faydalı yük olarak kabul edildiği için, monte edildikleri RC uçağı amatör bir İHA haline getiriyor.

Şimdi onlar düşünsün!

Nikola Tesla’nın 110 yıl önce hayalini kurduğu “muhakeme yeteneğine benzer” şey, bugünün insansız hava araçlarında hayat buluyor. İHA’lar sayesinde ordular, hava bombardımanları için pilotlarının hayatını riske atmaktan kurtuluyor. Bombaların riske attığı hayatlar içinse bu teknoloji pek bir şey ifade etmiyor.

Fakat İHA teknolojileri, sivil dünyada da sıkıcı, çetrefilli ve tehlikeli hava görevlerini tümüyle üstlenmeye aday. Bu nedenle İHA üretimi, yakın gelecekte, bugün olduğundan çok daha büyük bir sektör haline gelecek. Ve bu kez durumun farkında olan Türk şirketleri sayesinde Türkiye, geçen yüzyılın ilk yarısında kaçırdığı havacılık trenini bu kez yakalamaya, havacılığın bu yeni döneminde söz sahibi olmaya kararlı görünüyor.

(NTV BLM Nisan Sayısı'ndan)

NOTLAR:
[i] Elektronik karşı önleme (ECM) karşı alınan önlem. İng. ECCM, Electronic Counter-CounterMeasures.
[ii] Nikola Tesla’nın 1919’da “Electrical Experimenter” dergisi için kaleme aldığı altı bölümlük otobiyografik eser. 1979’da “My Inventions: The Autobiography of Nikola Tesla” adıyla kitap haline getirildi.
[iii] Uzaktan kumandalı patlayıcı tekneleri. Alm. FL-Boote, ferngelenkte Sprengboote. Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılan kablo güdümlü tekneler de aynı adı taşıyordu.
[iv] Rüzgar veya dalgaların gemiler üzerine etkittiği yatma kuvvetini dengeleyen ve bir jiroskop tarafından yönetilen kanatçık.
[v] Cruise (seyir) füzesi, uzun menzilli (300-1000 km), yüksek isabet oranlı, balistik olmayan bir uçuş rotasına sahip otonom veya uzaktan kontrollü füzelere verilen genel addır.
[vi] Larynx: “Long Range Gun with Lynx Engine.” 200 hp’lik Armstrong-Siddeley Lynx model motorla donatılmış “uzun menzilli silah.”
[vii] RC, R/C. “Radyo kumandalı” anlamına gelen kısaltma. İng. “Radio Controlled.”
[viii] İng. UAV, “Unmanned Aerial Vehicle.”
[ix] İng. RPV, “Remote Piloted Vehicle.”
[x] İng. “Low Altitude Long Endurance.”
[xi] İng. “Medium Altitude Long Endurance.” TAI, “orta irtifa uzun havada kalışlı” şeklinde çevirmiş.
[xii] İng. “High Altitude Long Endurance.”
[xiii] İng. UACV, “Unmanned Aerial Combat Vehicle.”
[xiv] İng. “First Person View.” “Pilotun gözünden” diye çevirmek yanlış olmaz.
[xv] İng. “Head-Up Display.” Uzun yıllardır uçaklarda, kısa süredir de otomobillerde kullanılan, uçuş, hedef veya yol bilgilerinin pilot veya sürücünün görüş açısındaki bir cama yansıtılarak sonsuzda oluşturulduğu sistem.

1 yorum:

  1. Kredi derecelendirmesi hakkinda bireysel ögrenme, bankalarin yogun çalismalar oldugunu söylemek mümkün olacaktir yapti. Kendiniz adina çalismak için firsat her türlü erisim bu sorunu incelemek istiyorsaniz, Aiicco sigorta kredi kredi sirketi plc gibi özel bir adres yapmak mümkün kolayca ögrenme sürecinde bireysel kredi notlari. Bir noktada ciddi, bu notlar faydali olacaktir, bankalar size verecektir kredilerin yüzde tadini çikariyor. Yani bu sirket e-posta simdi kredi için geçerlidir: simdi igein_h_yizevbekhai@admin.in.th hemen kredi transferi ile devam etmek. Biz% 3 faiz oraniyla kredi veriyor. bireysel krediye her türlü hürmet kovan.

    (1) Biz is için kisisel kredi vermek.
    (2) Biz proje kredisi vermek.
    (3) Biz, ögrenci kredi vermek.
    (4) Biz konaklama kredi vermek.
    (5) Biz insaat kredi vermek.

    Eger kredi geri ödemek sizin seçim süresinde geri ödemek bildigi herhangi bir miktar için hemen basvurun. igein_h_yizevbekhai@admin.in.th: Bu e-posta oldugunu.

    Aiicco sigorta plc.

    YanıtlaSil