4 Nisan 2011 Pazartesi

Ne Güzel Sanat


Güzel sanatlar, normal sanatlar veya sanat olmayıp güzel olan başka bir şeyler okuyorsunuz. Yani dünyada savaşı, sansürü ve faşizmi sevmeyen tek kişi sizsiniz. Doğal olarak, yetenek ve bilginizi kullanarak bir şeyleri değiştirmek istiyorsunuz. Beyoğlu-Kadıköy-Beşiktaş üçgeninde geçirdiğiniz hayatınızı bu varoşların medeniyetten nasibini almamış vahşilerine küçük de olsa bir mesaj vermeye vakfediyorsunuz. Kıpır kıpırsınız. Nerede bir duvar görseniz bir sticker yapıştırma, stencil yapma, graffiti püskürtme coşkusudur çağlıyor içinizde. İki yılda inşa ettiğiniz enstalasyonla bienalin faşist ziyaretçi kitlesini biraz olsun eğitmeye çalışıyorsunuz. Şeker yığınının üstüne yerleştirdiğiniz bir çift postalın antimilitarist mesajı hedefine büyük bir isabetle ulaşıyor.

Anarşistliğinizi inkar ediyorsunuz ya, çok yakışıklı görünüyorsunuz o zaman. Apolitiklere veryansın ederken her türlü ideolojiyi reddetmeniz, üstelik insanlığı kendi manifestonuzdan da mahrum bırakmanız gizeminize gizem katıyor. Her şeyi çözen ama bildiklerini zavallı ölümlülere anlatmak için kendi yöntemleri olan bilgenin belli belirsiz, sabır dolu tebessümünü taşıyorsunuz sanat sanat bakan suratınızın kıvrımlarında. Ama dikkat edin! Hem isyankar hem barışçı olmak gibi zor bir misyonu üstleniyorsunuz. O kadar barışçısınız ki konformist bir korkak değil de memnuniyetsiz bir asi olduğunuz ilk bakışta anlaşılmıyor. Yine bir gizem, yine bir zor anlaşılırlık kaplıyor temiz yüzünüzün kaygılı bilge bakışlarını.

İnsanca yaşama hakkı ve Avrupalı birkaç sokak sanatçısı dışında hiçbir şeye, hiçkimseye saygınız yok. Bu sizi herkesten daha yaratıcı kılıyor. Bir tek Kripoe’nun yumruklarına, Human Tetris’e, bir de PES’in stop motion filmlerine hayranlık duyuyorsunuz. Stop motion demişken, yıllardır hayalini kurduğunuz ama bir türlü başlayamadığınız bir stop motion projeniz var elbette. Peki ya bir gün mutlaka çekeceğiniz o kısa film? Üstünde “kırlent sevmiyorum” yazan mesaj dolu yeni sticker’ınızın Freehand işleri biter bitmez çalışmaya başlasanız iyi olur. Yoksa dünya sineması herkesin anlayamayacağı yücelikte göndermeler içeren bir filmden mahrum kalacak. Ama önce sticker’ı tamamlayın ki underground’da şanınız yürüsün. Gerçi anonimliğin şöhrete, hatta tanınırlığa karşı olan ezici üstünlüğünü zamanında fark eden birkaç şanslı kişiden birisiniz ama, o kadarlık şöhret de hakkınız.

Sadece şöhrete değil, ana akıma dair her şeye karşısınız. Haber bültenlerinin yalan, şov dünyasının zavallı, magazinin gülünç olduğunu bir tek siz biliyorsunuz. Haliyle televizyon izlemiyorsunuz. Gazete okumayı bile reddediyor olmanız sizi yoldaşlarınızdan bir adım öteye taşıyor. Haliyle, basit insanlarla aynı kaynaklardan bilgi alacak değilsiniz. Siz bir şeyi öğrenmek istediğinizde, arkadaşlarınızdan, denklerinizin bloglarından ve Rus edebiyatından öğrenirsiniz.

Tecrübeler mi? Siz tecrübelere inanmıyorsunuz. Kendi tecrübelerinize bile! Söz dinlemiyorsunuz. “Okuldan, ailemden, hayattan, her şeyden nefret ediyorum ve ölmek istiyorum,” diyor olsaydınız, ergenlik buhranlarında olduğunuz bile düşünülebilirdi. Gerçi bazen öyle de diyorsunuz ama ergence düşünemeyecek kadar rafine olduğunuzu saklayamazsınız.

Hiçbir şey söylemiyorsunuz. Siz hiçbir şey söylemedikçe hiçbir şey söylemiyormuşunuz gibi geliyor eğitimsiz, donanımsız, kabullenici aptal güruha. Bazen siz bile hiçbir şey söylemediğinizi iddia ediyorsunuz ama biz şaka yaptığınızı çok iyi biliyoruz. Giyiminizle bile bir şey söylüyorsunuz çünkü. Beyoğlu, Kadıköy ve Beşiktaş’ın o özgürlüksüz, düşmanca atmosferinde, bir elektrik direğine binbir zorluk ve müthiş bir cesaretle sticker yapıştırırken rüzgar savuruyor salaş kıyafetinizi. Bir şey söylüyorsunuz işte o zaman. “Benim gibi olmalısınız,” değil, “Benim gibi olamazsınız,” diyorsunuz. Converse’leriniz de sessizce onaylıyor.

Oysa siz de biliyorsunuz. Herkesin yaptığını yapmamak için çaba sarf etmenize gerek yok. Farklı yaratılmışsınız çünkü. Etkilere tepkileriniz farklı. Mesela müzik sizin için o kadar “her şey” olmuş ki, sokaktaki adamın ritm diyeceği şeye siz melodi diyorsunuz. Görsel, estetik ve sinematografik algılarınız o kadar gelişmiş ki, avamın rastgelelik sandığı şeyin aslında senaryo olduğunu biliyorsunuz. Narkotiğe tepkiniz de çok farklı. Düz adamı bozan mıymınlaştırıcılar sizde üretim patlaması yaratıyor. Her dumanda, her pıtta yeni bir enstalasyon. Kısa film. Stop motion. Film festivali. Kadıköy. Enstalasyon. Yürüyüş. Stencil. Graffiti. 8 bit. Video art. Seramik. Beşiktaş. Enstalasyon. Eylem. Bienal. Sokak sanatı. Enstalasyon. Retro. Blog. Lightpainting. Vintage. Beyoğlu. Ve tabii enstalasyon. İş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder