31 Temmuz 2009 Cuma

Her Şey Trinidad ve Tobago İçin

[TriTob.bmp]

Devlet ideolojisi, hangi devlet tarafından güdüldüğünden bağımsız olarak kötüdür, köhnedir, değiştirilmeye muhtaçtır. Kulağa anarşistçe gelse de, aslında bu, öyle ya da böyle demokrasiyi benimsemiş tüm devletlerin, veya devletine demokrasiyi benimsetmiş tüm ulusların a priori kabul ettiği bir gerçek. Çünkü devlet ideolojisinin temelinde, kurulu düzeni korumak yatar. Düzenin rutin işleyişine karşı gerçekleştirilen her müdahale, hangi niyetten besleniyor olursa olsun, düzeni tehlikeye atacak bir ihanet girişimi olarak görülür. Elbette, burada devletin para politikasına, dış siyasetine veya sanayiye yaklaşımına yönelik bulunulan müdahalelerden bahsetmiyorum. Kastım, devletin kuruluşu sırasında belirlenen ve artık kemikleşmiş, hattâ tabulaşmış çekirdek değerlere yönelik müdahaleler. O çekirdek değerler ki devletin kimliğini belirler, onu vezir veya rezil eder.

İşte demokrasiyi başaran ülkeler, çekirdek değerlerinin ülkenin kurulduğu dönemin şartlarına ve o şartların yarattığı anlayışa göre belirlendiğini; her yeni günün yeni şartlarla birlikte geldiğini ve onlarca, belki yüzlerce yıl önce geçerli olan şartların artık geçerli olamayacağını; hâliyle artık var olmayan şartlara göre benimsenen değerlerin bugün gereksiz, hattâ yanlış ve değiştirilmeye muhtaç olduğunu baştan kabul etmiş, bu değişimi sağlamak için toplumun tamamına yetki vermiştir. Ancak ne olursa olsun devlet devlettir ve devletlerin değişime karşı gösterdiği nazlıveya kimi zaman mütereddit tutum, devlet kavramının doğasından ileri gelir. Başta da söylediğim gibi, bu tutuma rağmen devletin ideolojisinde yapılması başarılabilecek herhangi bir değişim de onu iyi, ya da en azından tatminkâr kılmaz – sadece sürecin olması gerektiği gibi işlediğine dair bir gösterge teşkil eder.

Varsayılan doğrular ve nihayet devlet bağlamı üzerinden söyleyebilirim ki, devletin hükümsüz kılınmadığı (devlet ideolojisinin kırmızı hattı devletin sürekliliğidir, bu hattan geri çekilinmesi talep edilemez. En azından devletten talep edilemez.) ve Anayasa’ya riayet edildiği sürece – ki Anayasa’nın da değişime açık olduğunu unutmamak gerek – en çok sayıda bireyin mutluluğu için, devlet ideolojisi rötuşlarla güncel tutulmalı – ki gerçek demokrasilerde olan da bu. Eğer bu başarılamıyorsa, sorunu devlet ideolojisinin bayraktarlarında aramakta fayda var. Haydi, arayalım o halde…

Devlet, sıradan insanları atanmış kılar. Atanmışlarsa ya bunun karşılığında devlet ideolojisinin gönüllü fedaisi haline gelir, ya da zaten öyle oldukları için atanmışlardır. Öyle ya da böyle, onlar devletin istediği gibi insanlardır: ne doğuştan gelen özellikleri, ne de yaşantılarına dair seçimleri devletin ideal değerleriyle çatışır. Onların devletle hiçbir alıp veremedikleri yoktur. Ve devletle bir alıp veremediği olmayan biri, toplum için değersizdir.

Devletin her kademesinde söz hakkının sadece atanmışlara ait olduğu rejimlerde, devlet, toplumun huzur ve refahı için gereken büyük esnekliği kendiliğinden gösteremez. Ancak toplum, zamanı geldiğinde devleti esnekliğe zorlar, başaramazsa onu esneklik özelliğinden mahrum her varlığın mutlak ve acı sonuyla tanıştırır. Oysa demokratik bir cumhuriyet iyi olabilir, çünkü ortak bir paydada buluşularak toplumun mutluluğunun sağlanabilmesi için çok daha fazla hareket alanı,esneme payı sunar. Ancak mutlak bir yönetimde aile yaşantısına kadar sirayet edebilecek derecede baskın ve belirgin olan devlet ideolojisi, demokratik cumhuriyette, biraz seyreltilmiş de olsa yine aşikâr, yine etkindir.

Demokrasinin diğer tüm yönetim biçimlerinden en belirgin farkı olan “kendi kaderini belirleme hakkı,” atanmışların yanına bir de seçilmişleri ekler. Seçim, seçmen, seçilmişler ve “seç” kökünden türeyen diğer birçok kelime (“seçkinler” hariç olmalı) demokrasinin tekelinde olmasa da, onun alamet-i farikasıdır. Seçilmişler toplum tarafından seçilir ve toplumu temsil eder. Bu yüzden de, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu ülkelerde seçilmişler amir, atanmışlar memurdur. Atanmışların seçilmişlere karşı yaptırımı sadece mahkemeler veya oy sandığı yoluyla gerçekleşebilir – ki bu konuda herhangi bir vatandaş da atanmış bir vatandaşla aynı haklara sahiptir.

Toplumu mutlu etmeyi değil, düzeltmeyi ilk amaç olarak belirlemiş rejimlerde, atanmışlar devlet ideolojisinin birer milisi olarak yetiştirilir. Yargı ve ordu, seçilmişlerin iradesine inanmayan atanmışlar tarafından güvence altına alınmıştır. Yargı gibi, ordu gibi, yani devlet gibi düşünmek, sıradan bir vatandaşın bir ideoloji benimserken takınacağı en kolay tavır, dolayısıyla başvuracağı ilk yol olacağından, atanmışların güdümündeki devlet ideolojisi kendisine toplumdan yoğun – ama aslen pek de sağlam temellere oturmamış - bir destek bulur. Ancak bu tip ülkelerde seçilmişler ve atanmışların bir kesişim kümesi yoktur ve doğal olarak atanmışlar seçilmişler kadar büyük destek görmez; atanmışları, yani devletin resmi ideolojisini temsil eden siyasi oluşumlar, seçilmişler arasına giremez. İşin ilginci, atanmışların seçilmiş olmak gibi bir dertleri de yoktur, çünkü siyasi iktidar onlara halihazırda sahip olduklarından daha büyük bir güç bahşetmeyeceği gibi, var olanı muhafaza dürtüsü sebebiyle yapmaktan geri duracakları icraatler, toplumdan gördükleri o pek de sağlam temellere oturmamış desteğin azalmasına yol açar.
Seçilmişlerinse, atanmış olma kaygıları vardır. Çünkü muğlak demokrasilerde temel değişikliklerin yolu, teamülen atanmışların işgal edegeldiği mevkilere yerleşmekten geçer. Çünkü seçilmişler seçilmelerinden çok kısa bir süre sonra iktidar-muktedir ikilemiyle karşı karşıya kalır. Çünkü onlar, atanmışların, hoşlarına gitmeyen bir durumda en büyük kozlarını gözlerini dahi kırpmadan kullanmaktan çekinmeyeceğini bilir. İşte seçilmişler bu aşamada torpil, adam kayırma, kadrolaşma vesair şekillerde çirkefleşir; çirkefleştikçe paniğe kapılır, paniğe kapıldıkça çirkefleşir ve tüm bu usulsüzlükleri eline yüzüne bulaştırır. Aynı topraklarda, aynı aile ve toplum terbiyesiyle yetiştirilmiş atanmışlarınsa daha önce çirkefleşmemiş olmalarının tek sebebi, buna gerek duymamış olmalarıdır. Öyle ya, zaten tüm ipler ellerinde…

Devletin ideolojisine seçilmişlerden gelen bir saldırıyı daha bertaraf eden atanmışlar, gözlerini kısıp, vakur bakışlarla geleceği süzer. Hepsinin yüreği aynı ritmle atmaktadır: “Her şey Trinidad ve Tobago için!”

1 yorum:

  1. Kredi derecelendirmesi hakkinda bireysel ögrenme, bankalarin yogun çalismalar oldugunu söylemek mümkün olacaktir yapti. Kendiniz adina çalismak için firsat her türlü erisim bu sorunu incelemek istiyorsaniz, Aiicco sigorta kredi kredi sirketi plc gibi özel bir adres yapmak mümkün kolayca ögrenme sürecinde bireysel kredi notlari. Bir noktada ciddi, bu notlar faydali olacaktir, bankalar size verecektir kredilerin yüzde tadini çikariyor. Yani bu sirket e-posta simdi kredi için geçerlidir: simdi igein_h_yizevbekhai@admin.in.th hemen kredi transferi ile devam etmek. Biz% 3 faiz oraniyla kredi veriyor. bireysel krediye her türlü hürmet kovan.

    (1) Biz is için kisisel kredi vermek.
    (2) Biz proje kredisi vermek.
    (3) Biz, ögrenci kredi vermek.
    (4) Biz konaklama kredi vermek.
    (5) Biz insaat kredi vermek.

    Eger kredi geri ödemek sizin seçim süresinde geri ödemek bildigi herhangi bir miktar için hemen basvurun. igein_h_yizevbekhai@admin.in.th: Bu e-posta oldugunu.

    Aiicco sigorta plc.

    YanıtlaSil